Yaşamak!
Bir kılıç gibi iner yüreğime,
Bir ateş gibi kavurur damarlarımı.
Her gün bir meydan savaşıdır bana,
Her gece bir yenilgi,
Ve sabah, yeniden kalkıp kalkan kuşanmak…
Ben, usta!
Taşla yoğruldum, demirle sınandım,
Terimden yollar, gözyaşımdan ırmaklar yaptım.
Ellerimde nasır, alnımda çizgi,
Hepsi bu ömrün imzası oldu.
Ama sor bana:
Usta yorulmaz mı?
Koca dağlar bile çöküyorsa,
Benim omuzlarım nasıl taşısın bu yükleri?
Yine de dimdik durdum,
Çünkü bilirim:
Yorulmak bir şereftir ustaya,
Pes etmekse ihanettir ekmeğine.
Yaşamak!
Bazen bir zincir,
Bazen kırılmaz bir dağ kayası.
Ben o kayaya çekiç vurdum,
Kırılmasa da ben vurmayı öğrendim.
Çıraklar bana baktı umutla,
Benim gözlerimde bir ömürlük acı vardı.
Onlara gülüş verdim,
Kendi içimde fırtına sakladım.
Ve şimdi…
Ömrümün son çivisini çakarken,
Biliyorum:
Benim hikâyem yorgunlukla değil,
Mücadeleyle yazıldı.
Ey yaşam!
Beni ne kadar yordun,
Ne kadar ezdin, ne kadar parçaladın…
Ama unutma,
Benim yorgunluğum bile
Destan olur ardımdan!