On bir yaşımda günlük tutmaya başladım , kendimi bildim bileli sürekli yazıyorum. Şimdide hergün düzenli yazmasamda gözlerimden akan sıvıyı mürekkebe dönüştürmeyi öğrendim galiba. Önceden yazdıklarımı kimseler okusun istemezdim , oysa ki yazdıklarım sıra arkadaşımla bir gün süren küslüğümden öteye geçmezdi , günlüklerimi hep kilitli almışımdır
ama gel gör ki şimdi canıma tak edipte yazdıklarımı şiir mesabesinde ilgilenen arkadaşlarıma okurum. Hatta öyle bir zaman denk geldi ki , kendisiyle yaşadığımız bir olayı dolaylı yoldan yazdığım bir arkadaşıma yazıyı okuyunca çok beğendiğini söyledi. Çoğu zaman susup yazmayı tercih etmişimdir , ama bu diğer birçok şeyden daha kötü galiba. Çünkü yazmak demek kalıcılaştırmak demek , hatırlamak ve yeri geldiğinde hatırlatmak demek. Bazen yazdıklarımı tekrar okuyunca hissettiklerimi yeniden hissediyorum. O zaman ne kadar iyi bir şey yaptığımı sorgulasamda bir türlü bırakmak gelmiyor içimden. Evde senelerdir yazdığım defterler geliyor gözümün önüne , daha fazla yazıyorum , daha fazla ağlıyorum. Ağlamak iyi gelmiyor ama , yazmadan da yapmak istemiyorum. O yüzden yazmak ne kadar iyi diye sorarlarsa ; gözünden , gönlünden akanı tarihe bırakmak kadar iyi derim. Tarihe bıraktığın şey kadar iyi.
Not: Bu yazıyı ihmal edip unuttuğumu düşündüğüm sayfama bırakıyorum. Sezon içinde olduğu gibi yazamıyor insan. Havalar iyice ısındı , ellerime bulaşan mürekkep su ve sabunla çıkmaz oldu , ben de unuttum artık birçok şeyi.. Unutarakta yaşayabiliyor insan...