Bir gün gelir, hayat seni yere serer,
Yürek darmadağın, nefesin dağılır,
Sözlerin susar, gözlerin dolar,
Çığlık bile atamazsın, öyle derindir yangın.
Ama zaman, ağır ağır yürür yanından,
Ne acele eder, ne de seni bekler,
O giderken içindeki taşları eritir,
Küller arasında filiz bulmaya başlarsın.
Sessizlik ise, bir dağ gibi dikilir önünde,
Ne teselli arar, ne laf kalabalığı,
Sadece dinler, sadece saklar seni,
Gözyaşının ağırlığını sessizliğe bırakırsın.
Çünkü kelimeler yetersizdir acıda,
İnsan ne dese boğazında düğümlenir,
O yüzden en derin iyileşme,
Konuşmadan, susarak olur.
Zaman yaraları kabuk bağlatır,
Sessizlik o kabuğun düşmesini bekler,
İkisi birden, görünmez dost gibi,
Ruhunu taşıyıp yarınlara götürür.
Bir gün uyanırsın;
Aynı gökyüzü, aynı güneş,
Ama içindeki fırtına durmuş,
Küllerin arasında bir gül açmış.
Ve anlarsın ki,
Hiçbir felaket sonsuz değildir,
Her yıkımın ardında bir yol gizlidir,
O yolu gösteren iki rehber vardır:
Zaman ve Sessizlik.