Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
Zümrüt Gözler ve Huzur - Sözümoki
21 Ağustos 2019, Çarşamba 11:08 · 594 Okunma

Zümrüt Gözler ve Huzur



Zor geçen günlerin sonunda nihayet başarmış ve Seher'le kavuşmuştuk... Babamın rızasını almak, üzerimdeki tonlarca yükü kaldırmıştı. O gece Selman Hocalar'da kaldım. Çektiğimiz resimleri anneme babama göndermiştim. Telefonum titreyince hemen baktım; annemin sesli mesajları vardı. Gözleri dolmuş, "Maşallah evladım, gelinimiz çok güzel maşallah! Allah nazardan korusun," diye dualar ediyordu. Babam da her zamanki ağırbaşlılığıyla "Hayırlı olsun oğlum, Allah tamamına erdirsin," demişti. Bu sözler, bana dünyaları vermişti.
Ben rahatlamıştım. İçimi sıkan kasvet, yerini ferah ve derin bir huzura bırakmıştı... Sanki İdlib'in üzerindeki o gri bulutlar dağılmış, yerini masmavi bir gökyüzüne bırakmıştı.
Seher aradı. Sesindeki neşe, kuş cıvıltıları gibiydi. Çok mutluyduk: "Sabah çarşıya çıkalım mı?" dedi.
"Olur," dedim, sesimdeki sevinci gizleyemiyordum.
Kapattıktan sonra, kahve içerken çekilmiş resmimi atmıştı bana. Gülümsedim. En sonunda kendi resmini yolladı: Nikapsız, zümrüt gibi parlayan gözleriyle bana bakıyordu... O gözlerde, sadece sevgi değil, bir ömür boyu sürecek bir ahitleşme vardı. Kalbim bir anlığına durdu, sonra delicesine atmaya başladı.
Sabah erkenden kalktım, giyindim. Esma Teyze: "Evladım, kahvaltı hazırlayacağım, bekle!" diye seslendi mutfaktan.
"Dışarda yapacağım Esma Teyze, Seher beni bekliyor," dedim. İçim içime sığmıyordu.
Kapıdan çıkarken Selman Hoca seslendi: "Bekle bekle, nereye kaçıyorsun?"
Yanıma yaklaştı: "İdlib merkezden ayrılmayın! Merkezi caddeleri kullanmayın fazla... Gözünüz kulağınız açık olsun. Malum durumlar..." Sesi endişeliydi, bu durumun gerçekliğini hatırlatıyordu. Ve arabanın anahtarını uzattı:
"Siz nasıl gideceksiniz hocam?" Şaşırmıştım.
"Al evladım, ben otobüsle giderim. Siz rahat rahat gezin."
Ellerine sarıldım, öptürmedi; saçlarımı okşadı: "Allah'a emanet ol oğlum. Dikkatli ol, tamam mı?" Selman Hoca'nın bu babacan tavrı, içimi ısıtmıştı. Bu topraklarda bana ikinci bir aile bulmuştum.
"Tamam hocam," deyip çıktım.
Seher'i aradım: "Kapıya çık, geliyorum!"
"Tamam, hazırlanıyorum," dedi. Sesinden gelen o minik heyecan, içimi kıpır kıpır etmişti.
Evlerinin önüne vardım. Yeşil gözlüm kapıda beni bekliyordu. Sabah güneşinin ilk ışıkları, turkuaz elbisesinin üzerine düşüyordu. Adeta bir rüyanın içindeydim. Arabadan indim, elimi uzatıp elinden tuttum. Kalbi benimki kadar hızlı atıyordu. Kapıyı açtım: "Buyrun sultanım!"
Gülüyordu, yüzü kızarmıştı: "Sen delisin! Biri görecek..." Sesindeki o şaşkınlık ve tatlı utanç, onu daha da çekici kılıyordu.
"Görsün, karım değil misin? Kime ne!" dedim meydan okurcasına. İdlib'in bu kasvetli atmosferinde, ona olan aşkımı tüm dünyaya haykırmak istiyordum.
"Tamam tamam, gidelim bir an önce..." dedi, beni utangaçça arabaya çekerken.
"Nereye gidiyoruz?" diye sordum.
"İlk yetimhaneye gidelim. Oradaki çocuklara bir şeyler alalım, sonra çarşıya uğrarız." Onun bu düşünceli hali, beni bir kez daha kendine hayran bırakmıştı. Aşkı, sadece ikimizin arasında değil, tüm insanlığa yayılıyordu.
"Tamam," dedim. Yol üstünde Şeyban Pazarı vardı, oraya uğradık. Pazardan çocuklar için rengarenk oyuncaklar, küçük hikaye kitapları ve tatlılar aldık.
Sonra yetimhaneye uğradık. Yıkık dökük binaların arasında, zor şartlar altında yaşamaya çalışan minik bedenler... Gözlerindeki o tarifsiz masumiyet ve açlık, kalbimi burkuyordu. Ancak yüzlerine konan her tebessüm, bize verilen en büyük hediyeydi.
Onlarla oyunlar oynayıp eğlendik. Yazar kasa oynarken, onlara küçük hayaller kurdurduk. Saklambaç oynarken, bir an olsun savaşın gölgesinden uzaklaştırdık onları. Sonra hepsinden dua istedik: "Masumun duası makbuldür, bizlere dua edin!" dedik. Onların minicik ellerini tutup, bize ettikleri dualar, dünyadaki hiçbir hazineye değişilmezdi.
Sonra İdlib merkeze doğru yola çıktık. Ben ilk defa bu kadar rahattım; yanı başında olmak onu da mutlu etmişti. Elini tutuyordum, parmaklarımız kenetlenmişti. İki de bir bana bakıp gülümsüyordu. O gülümsemesi, tüm Idlib'in kasvetini dağıtan bir güneş ışığıydı.
"Ne yapacağız?" dedim.
"Bilmiyorum," dedi. "Kahve içelim bir de dondurma yeriz, olur mu?" O kadar basit ama o kadar özel şeylerdi ki bunlar. Sanki dünyadaki tüm lüksleri yaşıyorduk.
"Olur," dedim.
O gün dünyanın en mutlu insanları bizdik. Elini hiç bırakmadım. İdlib'in tozlu sokaklarında, harabeye dönmüş binaların arasında, biz birbirimize tutunarak yürüdük. Her adımımız, aşka atılmış bir adımdı. Paylaştığımız her bakış, her gülümseme, ruhlarımızda derin izler bırakıyordu. Sanki bu şehrin acılarını unutup, sadece birbirimize odaklanmıştık. Bir kahve içtik, sonra dondurma yedik. Bu basit anlar, bize ömür boyu yetecek kadar mutluluk depoluyordu. Her şey, bir rüya gibiydi. Bir savaşın ortasında, ölümün kol gezdiği bir şehirde, aşkın bu denli saf ve güçlü olması mucizeydi. Onunla olmak, bana bu dünyadaki en büyük lütuftu.
İnsanın ruh ikizini bulması ne muazzam bir lütuf, duy ya Rabb'im. Bu huzur, bu mutluluk, kelimelere sığmazdı. İdlib'in kaderi ne olursa olsun, biz birbirimizde umudu, sevgiyi ve huzuru bulmuştuk.

قصيدةٌ في زُمرُّدِ العيونِ وراحةِ القلبِ
يا ليلَ إدلبَ، أنتَ قَدْ طالَ بي سَهُري،
واليومَ أشرَقَتْ شمسٌ، في عينيَّ تُزهِرُ.
رِضا الأهلِ جاءَ، يا لَكَ من قَدَرِ،
والقلبُ اطمأنَّ، بعدَ حُزنٍ مُستَمرِّ.
يا ذاتَ العيونِ الزُّمرُّدِ، يا بَهجةَ الرُّوحِ،
في صُورتِكِ، رأيتُ كَونَاً، يُداوي الجُرُوحِ.
يَداً بِيَدٍ مَشيْنا، في دُروبِ القصفِ،
فالحبُّ قَدَرٌ، يَزْهرُ رَغمَ كلِّ خَوفِ.
في دارِ الأيتامِ، ضَحِكاتٌ كالأزهارِ،
دَعواتٌ صَعدَتْ، مِنْ قلوبٍ صِغارِ.
تِلكَ الأيادي، أمسَكتْ بي، أضاءَتْ دربي،
فأنتِ الحَياةُ، أنتِ النَّصيبُ، أنتِ قَلبِي.
يا ربِّ، دَومْ حُبَّنا، في هذا الزَّمانِ العَسيرِ،
فأنتَ العليمُ، وأنتَ المُعطي، أنتَ البَصيرُ.
هذا اللِّقاءُ، كانَ حُلماً، قد صارَ حقيقةْ،
في إدلبَ الحَزينةِ، وُجِدتُ السَّعادةَ العميقةْ.


(Ey İdlib gecesi, uykusuzluğum uzadı,
Bugün bir güneş doğdu, gözlerimde açıyor.
Ailenin rızası geldi, ne yüce bir kader,
Kalbim rahatladı, süregelen bir hüzünden sonra.
Ey zümrüt gözlü olan, ey ruhumun neşesi,
Resminde bir evren gördüm, yaraları iyileştiren.
El ele yürüdük, bombardıman yollarında,
Aşk bir kaderdir, her korkuya rağmen çiçek açar.
Yetimhanede, kahkahalar çiçekler gibiydi,
Dualar yükseldi, küçük kalplerden.
O eller, beni tuttu, yolumu aydınlattı,
Sen hayatsın, sen nasipsin, sen kalbimsin.
Ey Rabbim, aşkımızı daim kıl, bu zor zamanda,
Sen bilensin, sen verensin, sen göresin.
Bu buluşma, bir rüyaydı, şimdi gerçek oldu,
Hüzünlü İdlib'de, derin mutluluğu buldum.)


Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Filozof denilince aklına kimler geliyor?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.