Morkaya'da kışın bulutsuz geceler de kabus gibi bir ayaz hüküm sürerdi.. Köyün köhne ve yıkık dökük kerpiç evleri soğuğa dayanamaz ve öksüren köylülerinin kulakları yırtan sesleri yanı başında evlerden duyulurdu...
Ben ise altı kardeşli bir evde yaşıyordum. Doğduğumda bana Kurtuluş Savaşı'nda şehit olup geri dönmeyen amcamın adı olan Tahir adını vermişler. Babam köyün eski ismi Lök te de Kara Veli olarak anılır muhabbeti ve misafirperverliğinkiyle tüm köyde sevilir sayılırdı... 14 yıl askerlik yapmıştı babam bunu küçükken uzun uzun anlattığı askerlik anılarını saatlerce dinlerdim.... Köydeki evimiz iki katlı hanay bir evdi... Babam yapmıştı. Alt katı ahır ve samanlık olarak kullanıyorduk. Köyün damı ve hemen yanında bir oda daha vardı. Bu odada mutlaka az da olsa unumuz olur ve bu odada ninem kalırdı.... Üst katta ise üç oda vardı... Evin doğuya bakan bitişiğinde dayımın evi vardı...
Bugün İlkokula başlayalı iki yıl oldu. Günler tüm hızla akıp giderken, bir sabah uyandığımda babam ansızın öldü. Bu olay bizi çok üzmüştü. Annem ve altı kardeş bir başımıza kaldık... Bazı geceler yatağında hıçkırarak ağlıyor ve babamın geleceği günü gözümde canlandırıyordum... İşte bu günlerde annenin itirazlarına rağmen dayım, beni yanına almak istedi. Okulu arkadaşları ve Morkaya'yı ağlayarak terk etmek zorunda kaldım Dayım Balıkesir'in Burhaniye'de dokumacılık yapıyordu... Ben de ona yardım ediyor ve dokumacılık yapmayı öğreniyordum.... Burhaniye nin havası Morkaya 'ya hiç benzemiyor yumuşak iklimi, bana ayaz gecelerinde yıldızların titrekliğini unutturuyordu.
1939 yılının 1 Eylülü benim için Artvin de dokumacılık yaptığım günlerin bittiğini haber veriyordu... Zira dayım Osman Asım Erdoğuş, Türkiye'de genel seferberlik uyarınca askere çağrıldı... Ben de köyüme geri döndüm. Annemi kardeşlerimi ve köyümü çok özlemiştim. Okula kaldığım yerden devam etmeye başladım...
Savaş yıllarında köyümüzde çok sıkıntılar yaşadık. Ben ise diğer dayımla birlikte okuldan sonra dağlardan kaçak kereste kesiyor ve indirmesine yardım ediyordum...Çoruh ırmağında kanal açan mühendislere Kara dağdan su taşıdığım da oluyordu..
O yıllar tüm ülke çok zor şartlarda yaklaşan savaşın tehlikesini yaşıyor ve alınabilecek bütün tedbirler bir bir uygulanmaya çalışılmaktaydı...
2. Dünya savaşının bu en zor günlerinde bir sorun daha baş gösterdi....Pancar Yokuşu Dağları'nda eşkıyalar iki gün önce köy kahvesinde bir kişiyi feci şekilde dövmüşler ve itiraz edenlerin zorla paralarını almışlardı... Daha da kötüsü, köyde annesiyle bir başına kalan Seher'i dağa kaldırmak için dört gün sonra yeniden gelecek olmalarıydı. Jandarma çavuşu, muhtarın verdiği bilgiyle emrindeki askerlerle, eşkıyalara pusu kurmuştu..
...